Ankara / Türkiye
0 506 899 01 91
cihan@ozeldersyardim.com

Nasıl Öğrendim?

Created with Sketch.

Nasıl Öğrendim?

Dil öğrenmek istiyorsunuz ama ne çalışmanız gerektiği, ne kadar sürede ve nasıl çalışmanız gerektiği hakkında bir fikriniz yok. Ve bu blogu okuyarak bir fikir edinmek istiyorsunuz. Her şeyden önce bilmeniz gereken bu yazı dahil çevrenizden dinlediğiniz tüm dil öğrenme tecrübeleri kişinin başta yaşı olmak üzere bazı kriterlere bağlıdır. Benden daha genç birisi benden daha kısa sürede dil öğrenebilir, halihazırda bir yabancı dil bilip ikincisini öğrenmek isteyen kişi benden daha kısa sürede öğrenebilir, hatta örneğin anadili Almanca olan kişi anadili Türkçe ya da Çince olan bir kişiye göre de (dilin köklerinin bağlı bulunduğu dil ailesi ile alakalı) daha kısa sürede dil öğrenebilir. Tüm bunları göz önünde bulundurarak yola koyulmakta fayda var. Bu blogda anlatılan şeyler ise 23 yaşında başka bir yabancı dil bilmeden İngilizce öğrenmeye başlamış birisi tarafından yazılıyor.

Genel itibariyle bu yazı ben ne kadar sürede öğrendim, hangi sürede hangi seviyelere ulaştım ve öğrenirken beni motive eden şey ne idi, karşıma çıkan zorluklar ne idi bunları anlatıyor olacak. Eğer blogu daha teknik bilgiler öğrenmek için ziyaret ettiyseniz dilediğiniz an diğer yazılarıma geçebilirsiniz.

Dil Öğrenmeye Nasıl Başladım?

Hikayemin en ilginç kısmı dil öğrenmeye nasıl başladığım. Başladıktan sonraki kısım muhtemelen diğerleriyle benzerlik gösterir. Ama bu başlangıç kısmı oldukça kendine has. Dil öğrenmeye askerlik hizmetim sırasında başladım. Evet, aynen okuduğunuz gibi. Her kitapçıda ya da her öğrencinin çantasında bulabileceğiniz standart küçük sarı bir İngilizce – Türkçe / Türkçe – İngilizce sözlük satın alarak başladım. Askerlik hizmetimin bitmesine 1 ay kalmıştı ve benim biraz boş vaktim vardı. O 1 ay için kendime 1000 kelime öğrenme hedefi koydum. Ve o sürede o hedefi gerçekleştirdim.

Kelime öğrenirken gözümün gördüğü her şeyin anlamına bakıyordum. İlk öğrendiğim kelimeler somut nesnelerdi, bağlaçlar, zamirler, sıfatlar ya da sık kullanılan kelime grupları vs. değil büyük bir bölümü elle tutulup gözle görülebilen nesnelerdi. Bir kısmı da Google’da “İngilizce’de en sık kullanılan kelimeler” yazarak arattığım sorgunun bana getirdikleriydi.

Dil Öğrenme İhtiyacımın Arkasındaki Motivasyon

Üniversite yıllarım sırasında hem okuyup hem çalışıyordum. Hem de tam zamanlı, sabah 9 akşam 5 türü bir işti. Okuduğum program (Matematik bölümü) ikinci öğretim olduğundan akşam mesai biter bitmez derse gidiyordum. Üniversite eğitimimin son 2 senesi böyle yoğun devam etti. Çok yoğun geçen o iki senenin ardından hiç ara vermeden zorunlu askerlik hizmetimi tamamlamaya gittim. Silah altındayken kendime ayıracak bir kaç saatim oluyordu ve o yoğun yılların ardından kendimi adeta boşlukta hissediyordum. Bu bir kaç saati boşa harcamamak için böyle bir çözüm düşünmüştüm. Orda ve sonrasında dil öğrenmek için harcadığım tüm vaktin altında yatan motivasyon buydu: Zamanımı boşa harcamamak veyahut geriye dönüp baktığımda o yıllara dair somut birşeyler görmek arzusu.

Askerlik hizmetimi tamamlayıp eve döndüğümde Türkiye şartlarında vasat bir üniversiteden mezun olmuş, 2 sene iş tecrübesi bulunan, 1000 kelime İngilizce bilen profilimle kendime bir kariyer yolu çizmem gerekiyordu. Tüm akranlarımın yaptığı ve ailemin istediği KPSS çalışıp devlete atanmak yani ömür boyu garantili bir iş bulmaya çalışmaktı. Benim hayattan beklentim ise bunlarla paralel değildi. Ve kendi yolumu çizdim. Diğerleri KPSS çalışırken ben İngilizce kendimi tanıtmayı öğreniyordum.

Döner dönmez bir Genel İngilizce kursuna yazılmıştım ve 8 ay devam ettim. Konuşmaya ağırlık veren bir kurstu bu. 8 ay başka bir şeye vakit ayırmadan full-time İngilizce çalıştım. Dinliyor, konuşmaya çalışıyor, okuyor, az da olsa anlamlı sayılabilecek şeyler yazıyordum.

O 8 aydan sonra yapabileceğimi anladım. Öyle ya etrafta öğrenmeye çalışıp yarıda bırakan yığınla insan vardı. Tüm bu harcadığım zamanın boşa gitme ihtimali beni endişelendiriyordu. Ve bu endişeyi yıkmak adına o yıllar adı Kamu Personeli Dil Sınavı olan şimdiki Yabancı Dil Sınavı’na hazırlanmaya karar verdim. Somut bir şeyler başardığımı görmek istiyordum. Bu kez bu sınav için 3 ay sürecek olan bir kursa yazıldım ve gerçekten sıkı çalıştım. Sınavdan 70’in üzerinde bir not aldım. Bu not o dönemde beklentilerimi fazlasıyla karşılayan bir nottu. 1 sene içerisinde İngilizce seviyemi(o sınav özelinde) 0’dan 70’e çıkarmıştım.

Öğrenme Eğrisi

Öğrenme eğrisi denilen bir grafik vardır. Bu grafik kabaca öğrenmek istediğiniz şeyin ilk yüzde 80’ini öğrenmek daha kolay ve daha kısa, sonraki yüzde 20’sini öğrenmek daha zor ve daha uzun sürer der. Benim tecrübelerim de aynı bu şekilde oldu. İlk zamanlar çok zaman ayırdım çok yol katettim sonrasında ise çok zaman ayırmama rağmen az yol kat ettim. Yani bir sınavdan 70 puan almak istediğinizde 1 sene yetebiliyor ama 3 ay daha çalışıp onu 95-100 yapamıyorsunuz.

Sonrasında biraz daha seyrek aralıklarla başka kurslara devam ettim. Konuşma kulüplerine katıldım, internet üzerinden chat sayfalarında pratik yapmaya çalıştım, İngilizce gazete ve roman okumaya çalıştım. O dönemler gazete ya da roman okuyacak kadar iyi bir seviyede değildim. Ama gazete okuyacak noktaya gelebilirsem İngilizce günlük rutinimin içerisine gireceğinden ekstra bir çaba sarfetmeden dil yeteneğimi geliştirebileceğimi biliyordum.

Bulunduğun Seviyeyi Korumak

Devam eden sene (2013 senesi) dil yeteneğimin de katkısıyla bir iş buldum. Bundan sonra baş etmem gereken zorluk öncekinden farklıydı. Bundan sonra öğrendiğim şeyleri unutmamak için uğraşacaktım. Bu sebeple sık sık eski bilgilerimin üzerinden geçip tekrar etmem gerektiğini biliyordum. Tam zamanlı bir işte çalışırken yabancı dil bilginizi ilerletmek çok kolay bir iş değil. Bu sebeple o işimde devam ettiğim süre boyuncaki çalışmalarım ancak mevcut seviyemi korumaya yetti. İşe gidiş geliş esnasında öğlen aralarında ve hafta sonlarında vakit ayırmaya çalışıyordum ama toplamda bu ayırdığım zaman haftalık 10-15 saati geçmiyordu. Geriye dönüp baktığımda işte çalıştığım süre boyunca bu 10-15 saatin mevcut seviyemi korumaya ancak yettiğini görüyorum.

Devam eden yıllarda ise işimden ayrıldım ve IELTS Academic, IELTS General Training sınavlarına hazırlandım, sadece telaffuz üzerine ya da sadece kelime öğrenme üzerine yoğunlaştığım haftalar oldu. Daha sonra bir süre İngilizce konuşulan bir ülkede yaşadım. Döndüğümde ise haftada bir kaç kez telefonla İngilizce görüştüğüm yabancı arkadaşlarım sayesinde konuşurken ki akıcılığımı korudum ve ilerlettim.

Plato Evresi

Orta-Üst seviyeye ulaştığınızda karşılaşacağınız bir zorluğa da burada değinmek yerinde olur: Plato evresi. Bunun ne demek olduğunu kendi cümlelerimle şöyle tarif ederdim: Dil öğrenmeye başladığınız anda öğrendiğiniz şeyler çok kolay farkedilebilir. Fakat aynı miktarda bilgi daha ileri bir seviyede o kadar kolay farkedilmez ve seviyenizi ilerletmez. Örneğin, hiç kelime bilmediğinizi varsayalım ve 500 yabancı kelime öğrendiniz. Bilginizdeki değişikliği siz ve herkes kolayca farkedebilir. Değişiklik açık seçik ortadadır. Ama halihazırda var olan 5000 kelimelik dağarcığınızın üzerine 500 kelime eklerseniz değişiklik o kadar da gözle görünür değildir. Ve hatta sizi bir sonraki seviyeye ulaştırmak için yeterli olmayabilir de. Bu evre plato evresi olarak adlandırılır. Çünkü ne yaparsanız yapın bulunduğunuz platoda(seviyede) kalıyormuşsunuz, onu aşamıyormuşsunuz gibi gelir. Bu çok kapsamlı bir konu olduğundan bu evreyi ve çözüm önerilerini başka bir yazıda anlatacağım. Şimdilik sadece bu sorunun varlığından haberdar olmanız yeterli.

Sonuç

Genel anlamda dil öğrenmek böyle inişli çıkışlı bir süreçtir. Öğrenmeye başlarsınız, ilerlersiniz, sonra bir sebepten çalışmaya ara verirsiniz seviyeniz kötüye gider, sonra sıkı çalışırsınız daha iyi bir seviyeye ulaşırsınız, sonra bir süre aynı seviyede kalırsınız sonra tekrar iyiye, sonra tekrar kötüye vs vs. Dil öğrenmek 1 haftada, 15 günde, 1 ayda, 3 ayda yapabileceğiniz bir şey maalesef değildir. Yani üzerinde 1 ayda İngilizce yazan kitap ya da tabelasında 3 ayda İngilizce yazan kurs büyük olasılıkla size yardım edemez.

Bitirirken bana çevremde sık sorulan bir soruya verdiğim retorik cevabın tüm yukarıda anlattıklarımı tamamlayacağını düşünerek yazıyı sonlandırıyorum.

Soru: İngilizce nasıl öğrenebilirim?

Cevap: 10.000 saatin var mı?